23/09/2025
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in atama bekleyen öğretmenlerle ilgili olarak;
“Sınavı kazanamadıkları için atanamıyorlar, gidip merdiven altı kurs açıyorlar”
söylemleri eğitim çevrelerinde farklı tartışmalara neden oldu.
Bakan Tekin’in sözleri; “Eğitim Fakülteleri’nin Geleceği” sorusunu akla getirdi. Şu
anda 79’u devlet, 17’si özel olmak üzere, 96 Eğitim Fakültesi’nde, “YÖK verilerine göre”
yaklaşık 242 bin öğrenci, “öğretmen olmak” için eğitim görmekte.
Havuzda ise yaklaşık 600 bin öğretmen, atama beklemekte Her yıl da, ilgili
fakültelerden 100 bin öğrenci mezun olarak, öğretmenlik için MEB’in kapısını çalmakta.
Kaldı ki, bundan sonra öğretmen olmak için Milli Eğitim Akademisi’ni de bitirmek
gerekiyor. Bu yıl Akademi’ye 10 bin öğretmen alınacağı açıklandı. Bundan sonra da her yıl
bu miktarda öğretmen alınacağı bekleniyor.
Eğitim Fakültelerine, bu yıldan itibaren öğrenci alınmasa dahi, son mezunlarla birlikte
havuzda toplam 700 bin genç öğretmen olacak. Ortalama yıllık 10 bin atama yapılacağı
varsayılırsa, havuzun eritilmesi 70 yıl sürer. Sorun oldukça büyük ve vahim.
Bu konuya çözüm bulunması hususunda, eğitim paydaşlarının ortak görüşleri
yaklaşık olarak şu şekildedir:
-Eğitim Fakültesi sayısı ve kontenjanları, ülkenin öğretmen ihtiyacına göre yeniden
düzenlenmelidir. Atama bekleyen öğretmenlerimize şeffaf, adil ve planlı bir istihdam
politikası uygulanmalıdır.
-MEB’na göre öğretmen ihtiyacı yoksa da, her yıl büyük miktarda ücretli öğretmen
çalıştırılmaktadır. Bu durum kadrolu öğretmen ihtiyacının fazla olduğunu göstermektedir.
Eğitim kurumlarına yeterli miktarda kadrolu öğretmen atanarak, “ücretli öğretmenlik”
uygulamasına son verilmelidir.
-Yıllarca emek vererek öğretmenlik diploması alan gençler, geçici sözleşmelerle,
düşük ücretlerle ve güvencesiz koşullarda çalışmaya mahkûm edilmektedir.
-Bu durum yalnızca öğretmenler için değil, öğrenciler için de olumsuz sonuçlar
doğurmaktadır. Çünkü sürekli değişen öğretmenler, öğrencilerin eğitim hayatında sürekliliği
ve istikrarı bazmaktadır.
-Eğitimde temel sorunlardan biri de planlama eksikliğidir. Öğretmen ihtiyacı yıllar
öncesinden belli olmasına rağmen, aşırı şekilde ihtiyaç fazlası kontenjan açılmakta,
üniversitelerden mezun olan öğretmen adaylarının sayısı ile atanan öğretmen sayısı arasındaki
uçurum her yıl büyümektedir.
-Bu plansızlık sonucunda binlerce öğretmen, mesleğini yapamadan işsiz kalmakta;
kimileri geçimini sağlamak için farklı sektörlere yönelmekte, kimileri ise özel öğretim
kurumlarında düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalmaktadır.
-Resmî okullarda kalabalık sınıflar, yetersiz bireysel ilgi, yoğun müfredat ve sınav
odaklılık nedeniyle öğrenciler, “akademik anlamda” ciddi eksiklikler yaşamaktadır.
-Bu eksiklikler çoğu zaman kurslarda giderilmekte, öğrenciler bire bir ya da küçük
gruplar halinde daha nitelikli destek alma imkânı bulmaktadır.
Dolayısıyla özel kurslar, sistemin başarısızlığını telafi eden bir “tamamlayıcı eğitim
alanı” işlevi görmektedir.
-Öğrenciler kurslara yöneliyorsa, bu öğretmenlerin yetersizliğinden değil; aksine
öğretmenlerin özverili çabalarına rağmen, eğitim politikalarının gerçek ihtiyaçları
karşılayamamasındandır.
-Özel kurslar, devlet okullarının başaramadığı sınav hazırlık sürecini üstlenmekte,
öğrencilerin rekabetçi sınav sisteminde ayakta kalmasını sağlamaktadır. Ancak bu kurslar,
kaçak çalışmaktan ziyade, resmi izin ile MEB’nın denetim ve gözetiminde açılmalıdır.
-Öğretmenlerin emeğini küçümsemek, toplumsal saygınlıklarını zedelemek, onların
motivasyonunu kırmak, eğitimin niteliğini daha da düşürür. Oysa eğitim, yalnızca
öğretmenlerin çabasıyla değil; planlı, adil ve bilimsel politikalarla şekillenir.
-Türkiye’de eğitimin temel sorunları, günübirlik tartışmalarla ya da öğretmenleri
suçlayarak çözülemez. Gerekli olan, öğretmen atamalarında liyakati esas alan, bir sistem inşa
etmektir.
-Ücretli öğretmenlik gibi geçici ve güvencesiz istihdam biçimleri kaldırılmalı, her
öğretmen kadrolu ve güvenceli bir şekilde görevlendirilmelidir.
-Eğitimde uzun vadeli planlama yapılmalı, hangi yıl kaç öğretmene ihtiyaç olacağı
şeffaf ve bilimsel kriterlerle belirlenmelidir.
-Resmi okulların sınavlara hazırlık noktasında yetersiz kaldığı gerçeği kabul edilmeli,
okul müfredatı ve öğretim yöntemleri öğrencilerin gerçek ihtiyaçlarına göre yeniden
düzenlenmelidir. Böylelikle kursların zorunlu bir ihtiyaç haline gelmesinin önüne
geçilmelidir.
-Eğitim sisteminde yıllardır süregelen sorunların sorumlusu, sadece öğretmenler
değildir. Plansız atamalar, öğretmen emeğinin değersizleştirilmesi ve resmi okulların sınav
sürecini yönetememesi gibi sorunlardır.
-Eğer öğrenciler kurslara yöneliyorsa, bunun nedeni öğretmenlerin yetersizliği değil,
eğitim sisteminin ihtiyaçları karşılayamamasıdır.
-Eğitimde köklü reformlar yapılmadıkça, öğretmenler de öğrenciler de sistemin
mağduru olmaya devam edecektir.
Sevgiyle kalın…
Seyfettin Karamızrak